Hazırsanız ,ayağımın tozuyla Barselona’yı anlatmaya başlıyorum.
Catalan Barselona Halkı , kendilerini İspanyol olarak görmüyorlar. Hatta son dönemlerde hükümete karşı ayaklanmaları ,protestoları daha da hızlandı diyebiliriz. Bunun sebebini de İspanya ekonomisine en büyük katkıyı kendilerinin yapması ve çok ta geri dönüş alamamaları olarak gösteriyorlar.Barselona’ya ilk kez 2012 yılında gitmiştim,doğruyu söylemek gerekirse son gördüğümden bu zamana biraz değişmiş.
Ekonomik dengesizliğin en bariz göstergesi evsizler artmış köşe başlarında. Ayrıca göçmen popülasyonundaki artış ve her adım başı Arap ülkelerinden gelen göçmenlerin işlettiği marketler,tarif edilemez derecede yoğun kokulu ve hijyenik görünmeyen lokantalar,aynı kokunun hakim olduğu hediyelik eşya dükkanları. Neyse takılmıyoruz bu detaylara ve Gaudi ‘nin, Picasso’nun, Joan Miro ‘nun şehri,ara sokakların,gotik mimarinin,sanatın,müziğin ,flamenkonun,denizin ,güneşin şehri Barselona ‘yı keşife çıkıyoruz.
Uçak biletlerimizi, etsucuzabilet.com sitesi’nden THY ile Sabiha Gökçen Havalimanı gidiş Atatürk Havalimanı dönüş olarak ,yaklaşık üç ay öncesinden satın aldım. Kızımın yarıyıl tatilini de düşünerek 2018 Ocak ayı ortalarında bir tarih seçtim.Otelimizi de yine Booking.com sitesi üzerinden aynı zamanlarda ,rezerve ettim.(İspanya AB üyesi ,TC vatandaşlarından shengen vizesi istiyor.)
Kış dönemi Avrupa şehirleri arasında en ılıman iklime sahip olan Barselona diyebiliriz.Ocak ayı sonlarında kar ,kış soğuk hava ,atkılar bereler montlar ile ayrıldığımız İstanbul’dan yaklaşık 4 saatlik bir uçuştan sonra bizi güneşli bir bahar havası karşıladı.Otelimiz çok merkezi konumda La Rambla caddesi yakınlarındaydı.
THY, A1 Terminali’ne iniyor, öğle saatleri Havaalanı neredeyse boştu. Hiç sıra beklemeden pasaport kontrolünden geçtik.Bavullarımızı alıp taksi ve çıkış işaretlerini izleyip dışarı çıktık.Ben daha önceden araştırıp Aerobus ile merkeze gitmeyi planlamıştım. Plaça Catalunya durağı La Rambla cad.ne çok yakındı ve Aero Bus’ ın son durağıydı. Ücreti, otobüsün içinde ya da binmeden önce görevliye ödeyebiliyorsunuz. Otobüste wifi olması güzel olmuş.Yarım saatlik bir yolculuk sonrası anons edilen Plaça Catalunya durağına geldik. Burası aslında La Rambla caddesinin en tepe noktası diyebiliriz.
Çok yakın olduğumuzu bildiğim için ben taksiyle devam etmeyi seçtim.Otelimize hızlıca ulaştık ve giriş yaptık.Odamız tertemiz ve ferahtı.Biraz yorgunluğumuzu attıktan sonra deniz kıyısı ve marina tarafına doğru keşfe çıktık.La Rambla caddesi ile marinanın deniz tarafındaki meydanla birleştiği noktada, şehrin sembolü Kolomb heykeli ile selamlaştık.
Bu büyük meydandan denize doğru yürüyüp, köprüyle büyük alışveriş merkezi Maramagnum ‘a ulaşıyorsunuz.Ünlü markaların yer aldığı bu alışveriş merkezinde özellikle Desigual mağazasını ziyaret etmenizi şiddetle tavsiye ederim.Bu muhteşem havada kapalı alışveriş merkezine mi girilir diyenlerdenseniz,Maramagnum ‘un girişinde deniz manzaralı restoranlarda oturup meşhur tapaslar eşliğinde sangria keyfi yapabilirsiniz,ki benim tercihim de bu yönde oldu.
Biz, marinadan sonra La Rambla Caddesi boyunca yürümeyi tercih ettik.
La Rambla Caddesi çok geniş bir cadde.Sağlı sollu tek şerit trafik var. Ortası boydan boya sokak sanatçıları, çiçekçiler,cadde üzerindeki restoranlara ait masalar ve hediyelik eşya stantlarıyla dolu.Kışın, restoranların açık masaları şeffaf çadırlarla kaplanmış ve ısıtmalar koyulmuş, turistler genellikle bu cadde üzerinde yemek yiyor.Gece ve gündüz hareketli.
Deniz tarafından La Rambla caddesi.
Cadde üzerinde bir restoranda oturup, ekmek üzeri garnitürlerle hazırlanmış karışık tapas tabağı, kalamar ve soslu patates kızartması patata brava, bir büyük boy bira(bira gerçekten devasa bir bardakta geldi) ve soda ile birlikte keyifli bir yemek yedik.
La Ramla caddesi üzerinde Liceu metro durağının hemen sağ çaprazında ünlü açık balık ve sebze pazarı La Boquera Mercat var.Bu pazarda cins cins tropikal meyveleri tane olarak ya da küp küp doğranmış karışık porsiyonlar halinde alabilirsiniz.
Ayrıca seçtiğiniz taze balığı hemen yanınızda taze tapaslarla birlikte servis eden bar tarzı küçük restoranlar var. Bu barlar o kadar popüler ki fiyatlar çok ta uygun olmadığı halde ,her zaman çok dolular.Özellikle turistler oturabilmek için sırada bekliyorlar,biz de bir öğle ya da akşam yemeğimizi burda yemeye karar verdik.
Barselona’da ilk sabahımızda bizi güneşli ılık bir gün karşıladı. Programımız Gotik Mahalleyi keşfetmekti.Gotik mahalle’ye La Rambla caddesi’nin deniz tarafına göre sağ tarafından ara sokaklarda devam ederek, ya da metro hattı kırmızı L1 ,Arc de Triomf durağında inerek ulaşabilirsiniz.
Biz La Rambla Caddesi’nin deniz tarafına göre sağ tarafındaki ilk ara sokağından yürümeyi tercih ettik.Sokak boyunca devam ederken ünlü Plaça Reial sağımızda kaldı.Daha sonra detaylıca anlatacağım , Flamenko gösterileri izleyebileceğiniz Tarantos ‘ta bu meydanda.
Sabah erken saatlerde kısmen daha sakin olan meydanda biraz vakit geçirip kahvelerimizi içtikten sonra , orta çağdan kalma, tarih kokan, büyüleyici sokaklardan yolumuza devam ettik. Önce kaleyi andıran yüksek duvarlarla çevrili Plaça Del Rei ‘ye ulaştık,Barselona Katedrali ‘nin arka girişi bu meydan tarafında kalıyor, öğle güneşiyle aydınlanan ara sokaklardan Katedral’e doğru fotoğraflayarak ilerledik.
Barselona Katedrali girişi ücretsiz.Kış sezonu ve günün erken saatleri olduğu için çok sakindi. Gayet rahat gezebildik.
Katedral tam bir gotik mimari örneği. Romanesk Şapeli ,avlusuyla bir Roma tapınağı ve bir mağribi camisinin temelleri üzerinde kurulan katedralin inşasına 1298’de II. Jaume’nin emriyle başlanmış; ancak 20. Yüzyılın başında ana sivri kulenin inşasıyla tamamlanabilmiş.
Asıl adı Catedral de la Santa Cruz y Santa Eulalia olan katedral, inancı nedeniyle dördüncü yüzyılda Romalılar tarafından şehir edilen St Eulalia’ya adanmış. Bir hikâyeye göre Eulalia, şehir meydanında çırılçıplak bırakılmış ve bahar ayında beklenmedik yağan kar vücudunu kapatmıştır. Bunun üstüne kızgın Romalılar Eulalia’yı içerisinde bıçakların olduğu bir varile koyup varili gezdirmiştir. Aziz Eulalia’nın mezarı da katedral içerisinde.
Bahçeleri, havuzu, hatta Eulalia’nın yanışı ve Roma imparatorunun ona uygulattığı 13 korkunç cezayı temsil eden 13 beyaz Roma kazlarından oluşan küçük bir kaz sürüsü de olan 14. Yüzyıla ait huzur veren kemerli yolu (Arkadlı Avlu)mutlaka görün.
Katedralin ana giriş kapısı güzel bir meydana bakıyor.Hatta tam karşısında meydanda masaları olan bir kafe restoran var.Bu masalarda oturup, kendinize bir sangria ısmarlayabilir,büyüleyici yapıyı keyifle izleyebilirsiniz.
Barselona denince ilk aklımıza gelen tabi ki art nevau akımının öncüsü mimar Gaudi.Özellikle La Sagra Da Familya katedrali ,Gaudi’nin tamamlayamadan hayatını kaybetmesi üzerine tamamlanamamış.Bu durum turistlerin daha da dikkatini çektiği için sanırım tamamlanması da uzun sürecek.Sagra Da Familya Katedrali’ne giriş için biletinizi çok önceden almanız gerekiyor.Biz de biletimiz de daha sonraki bir güne aldığımız halde içeri girmesek te katedrali görmek istedik.Hava da güzel olunca yolumuza yürüyerek devam ettik. Yolumuzun üzerinde ünlü Arch de Trıomf’da mola verdik, bulvar şeklinde düzenlenmiş büyük bir meydanda fotoğraf çektik,seyyar satıcılardan hediyelik eşya aldık.
Cadde üzerinde meydanı gören bir restoranda biraz dinlendikten sonra yolumuza devam ettik.
Sagra Da Familya ,gerçekten farklı bir mimari ,sanki doğa tarafından oluşturulmuş.
Ana girişin olduğu tarafı çok daha eski ve etkileyici,uzun uzun izlemek ve fotoğraflama için harika.Katedralin dört taraflı ana caddelerin ortasında olduğunu kabul edersek caddeler boyunca hediyelik eşya dükkanları var ve en uygun fiyatlar buralarda diyebilirim,biz de bu dükkanları tek tek gezdik en uygun fiyatları bulmaya çalıştık.
Akşamki yemek planımız Hord Rock Cafe ‘deydi, Plaça Katalunya meydanı’nda olan Hard Rock Cafe ,catalunya metro durağının cadde ye olan çıkışından çıkınca hemen sağda kalıyor.
Hafta içi olduğu halde çok kalabalıktı,biraz bekledikten sonra yer bulabildik.Rezervasyon yapmak daha iyi olur.Yemekler bildiğimiz menüydü ve her zamanki gibi çok lezzetliydi.Fiyatlar ortalama, kişi başı yemek ve içecek 25 euro civarı.Biz Hard Rock Cafe’yi çok sevdiğimiz için diğer bir akşam yemeğimizi de burada yedik.
Barselona’nın en yüksek noktası diyebileceğim Tibidabo, çok etkileyici bir kilise olan Sacrat Cor ,ve Parc d’Atraccions adında ünlü bir lunapark tan oluşuyor. Ulaşımı da aslında karışık görünse de çok rahat.La Rambla cad.’deki Liceu durağı’ndan ya da ana hatla bağlantılı herhangi bir duraktan metroya binip, Av.Tibidabo durağında iniyorsunuz.Duraktan çıktığınız nokta dört yönde caddelerin kesişim noktası. Kuzey tarafa doğru tam karşı sol tarafınızda otobüsler bekliyor.Metro biletiniz otobüste de geçerli .Otobüsler sizi yukarı taşıyacak finüküler denilen trene bineceğiniz noktaya getiriyor.İneceğiniz yer zaten son durak olduğu için kaçırma şansınız yok.Trene bineceğiniz istasyonu kolayca görürsünüz.Ekstra ücret ödeyerek bineceğiniz küçük tren sizi dağın en yüksek noktasına taşıyor.
Kış dönemi olduğu için lunapark açık değildi.Yaz dönemi parkta vakit geçirmek çok keyifli olur.Bazilika gerçekten etkileyici bir yapı ,önündeki terastan manzara şahane.
Tatilimiz süresince ,gün içinde rotamızı mutlaka marina ve Barceloneta’ya uğrayarak oluşturduk,ocak ayındaki güzel hava da bunda etkilioldu.Yemeklerimizi çoğunlukla Plaja doğru cadde üzerindeki restoranlarda,özellikle paellesini çok beyendiğim Restorant Portvell ‘de ya da Marina ‘nın sonunda Maramagnum alışveriş merkezi’nin giriş katındaki deniz manzaralı Tapa Tapa ‘da yedik.
Standart menüler şeklinde tapaslar ve paelleler bulabileceğiniz Tapa Tapa ‘nın bir kaç şubesi var. Bira çeşitleri zengin ayrıca sangria sı çok başarılı ,fiyatları da ortalama restoranlar ayarında.
El Born bölgesi ,La Rambla’nın sonundaki Kristof Kolomb heykelinden Barceloneta’ya doğru ana cadde boyunca gösterişli evler ve malikaaneler.Çoğu günümüzde müzeye ya da sanat galerisine dönüştürülmüş.Cadde boyunca denizin mis kokusunu içinize çekerek görkemli binaları izleyerek yürümek çok keyifli.
Port Vell bölgesi, yeni yapılmış liman tarafı.Palmiye ağaçları ve modern binalarla çok farklı bir atmosfere sahip.Akşam üzeri güneşin batışıyla camlardana yansıyan renk ve ışık oyunlarını izlemek tarifsiz güzellikte.
Port Vell Restoran,plaja yaklaşırken cadde üzerindeki sıra sıra restoranlardan birisi,aile işletmesi, işletmecisi oldukça misafirperver,yemekler konusunda tavsiyeler veriyor ,turistlerle sohbet ediyor.lezzet fiyat dengesi çok başarılı.
Ceylin Paelle yi beyenmese de ben neredeyse her akşam deniz ürünlü paelle ve sangria ikilisinden vazgeçemedim.
Büyük porsiyon paelle ve yarım litre sangria menü 18 euro ,lezzet benden tam not aldı tavsiye ederim.
Gezimizin diğer durakları Park Guel ve Sagra da Familya katedrali girişi için biletlerimizi internet üzerinden önceden almıştık.
Park Guel ziyaretimizi daha tenha olmasını istedğim için sabah erken saatlere programlamıştım.Ulaşımı yine metroyla sağladık,ana hat üzerindeki Lesseps durağında indik,ana cadde üzerinden yukarı doğru biraz yürürdük caddenin karşısında Parc Guel tabelasından tepeye doğru tırmandık,bu dik yokuş boyunca hediyelik eşya dükkanları ve kafeler var,fiyatlar merkeze göre daha uygun.Kısa bir yürüyüşten sonra Parkın ana giriş kapısına ulaştık,görevli bizi biletimizi alacağımız noktaya yönlendirdi,internetten aldığımız çıktı ile giriş yapacağımız bileti aldık.Çıktı halinde rezervasyon onayını mutlaka istiyorlar bilginize.
Kont Güell’in Gaudi’ye sipariş ettiği çılgın bir site-bahçe projesi ,1914 te park olarak tamamlanmış.Özellikle doğal tünel taş formlu geçitleri,mozaik süslemeleri,yeşil alanlarıyla görülmeye değer farklı bir yer, yarım gün ayırarak rahatlıkla gezilebilyor.
Hediyelik eşyalarda sıklıkla gördüğünüz Gaudi’nin ünlü kertenkele si park girişinde sizi ilk karşılayanlardan.
Seyir terasından manzara şahane.
Park Guel, deha bir mimarın doğa üstü hayallerinin vücut bulmuş ve günümüze kadar gelmiş hali, bu masalın içinde olmak çok güzeldi.
Kitaplarını okumaktan çok büyük keyif aldığım yazar Dan Brow’un, Da Vinci şifresi ve Melekler ve Şeytanlar romanlarını okuduktan sonra İtalya gezi programı yapmış , romandaki detayları yakalamaya çalışarak Roma ve Floransa’yı ayrı bir heyecanla gezmiştim. Barselona gezimizden de hemen önceki bir zamanda yine Dan Brow’un en son romanı Başlangıç’ı okumak inanılmazdı. Özellikle de Sagra da Familya katedralinin içine girdiğimde romanı yaşadım,tek kelimeyle büyüleyiciydi.
Sangra Da Familya katedrali, eti ,kemiği ,kanı ,canı olan yaşayan bir organizma gibi ana kapıdan içeri adımınızı attığınız andan itibaren o canlının bedenini, ruhunu, nefes alışını hissediyorsunuz.
Ana giriş kapısı üzerindekş kabartma yazılar bron üzerine işlenmiş,içinde sayılar olan küçük altın kare çok gizemli.
Bizim etkisinden uzun süre çıkamadığımız diğer bir deneyimimiz de Flamenko gösterisi oldu. İnternette ufak bir araştırma yapınca yemekli,yemeksiz,farklı şovlarla birleşmiş bir çok alternatifle karşılaşıyorsunuz.Ben Trip advisor ‘ı dinleyip ,La Ramla caddesi üzerinde Plaça Real’deki Tarantos’u tercih ettim.Kaldımız otelde de Tarantos’un buroşürleri vardı ve bu ilanlarda en eski Flamenko gösterisi olduğu yazıyordu,sanırım seçimimde bunu da dikkate aldım.Gösteri saat 19:30 ‘da başlıyor, 1 saat sürüyor.Seanslar saat 23:30 ‘a kadar devam ediyor.Biz saat 19:30 gösterisine girdik,ücreti kapıda ödeniyor.İçeride içecek satışı var.
Ceylin ve ben ilk kez flamenko gösterisi izliyorduk,daha ilk andan gösteri bizi etkisi altına aldı.Müzik, yorum ve dans harikaydı.Daha önce hiç bir dansta izleyiciye böyle bir duygu geçişi yaşamamıştım,sahnede dans eden sanatçı aşkını, coşkusunu ve acısını dansıyla ve sesiyle bize geçirmişti ve gösterinin sonunda göz yaşlarımı tutamadım…Çok çok farklı bir deneyimdi.
Diğer bir günümüzü de Montjuic ,Poble Sec ve Sant Antoni bölgesi’ne ayırdık.Montjuic’in sihirli çeşmesi 1929 evrensel sergisi için yapılmış dev boyutlu bir çeşme,dev boyutlu fıskiyelerle ses ve ışık gösterleri yapılıyor,kış dönemi olduğu için fıskiyeler kapalıydı.
Havada ocak ayı için çok güzel olunca Montjuic’ten Poble Espanyol ‘a doğru tepe boyunca yürüdük.
Pablo Espanyol, İspanyol kültürü ve yaşam tarzını anlatan müze gibi düzenlenmiş turistik bir köy sanki.Girişi ücretli.Ama İspanyol kültürünü daha yakından ve hızlıca tanımak için gezilebilir.
Özetle 7 gece 8 günlük gezimizde biz Barseelona’yı rahat rahat keyifle gezdik.Biraz daha vaktimiz olsaydı belki çevre kasabalara da gidebilirdik ama ben Barcelona ‘yı detaylıca yaşamayı tercih ettim. Öğle ve akşam yemeklerimizi genellikle marina ve Barceloneta tarafında yedik.Deniz ürünlü paelle ve sangria harikaydı doyamadım.Tapaslar özellikle çıtır karides ve özel soslu patata brava unutulmazlar arasındaydı.
Biz Ceylin’le anne kız Barselona’yı çok sevdik. Gotik mahalle ,La Rambla ve marina’ya aşık olduk… Sadece Flamenko gösterisi izlemek için bile tekrar gelinir dedik….Ve gelecek gezilerimizin hayalleriyle Barselona’yla vedalaştık.
süpersiniz. iki gezgin aşığın söylediği gibi; Gezin, gezin, dönün.
BeğenLiked by 1 kişi
teşekkür ederim
BeğenLiked by 1 kişi